Hebros (Meriç) önce Ariskosun (Arda) suları ile buluştu, büyüdü ve gürleşti. Coşku ile akarak Tonzosa (Tunca) kavuştu.
Mitolojiye göre, Şafak Tanrısı Eosun oğlu olan Boreas, Atina Kralının kızı Oreithyiaya âşık olmuştu.
Bir gün tozu dumana katarak onu kızıl kanatlarına alıp, soluğu bu üç nehrin birleştiği yerde aldı.
Boreas buralardan her geçişinde ortalığı birbirine katardı. Irmak Tanrısı Okeanos da Tuncanın, Meriçin ve Ardanın sularını kabartmak zorunda kalırdı.
Baş tanrı Odraya bağlı Odryslerin işte bu üç nehrin birleştiği yerde kurulan kasabası büyük zarar görürdü.
Bu kasaba ise Edirnenin ilk kurulduğu yerdi
Odrisa, Odrisia, Orestia, Orestias, Hadrianapolis, Hadrianupolis, Adrianapolis, Edrinus, Edrune, Edrinabolu, Edrine, Erdene ve Edirne
Dilden dile, kavimden kavime değişen ismiyle suların ve kültürlerin birleştiği bir masal şehri.
Trak, Roma, Bizans, Osmanlı ve diğerleri
Çok derin tarihsel miras ve çok eskilere giden bir şehrin kökleri
Edirne,Trakyaya adını veren ve mitolojiye kadar uzanan bir Trak şehri midir? Yoksa günümüzün ayakta kalan tek kulesinde izlerini hissettiğimiz bir Roma şehri mi?
Bir şehrin kimliğini hissetmenin yolu, o kenti yaşamak, oranın havasını solumak ve dar sokaklarında girip zaman koridorlarında kaybolmaktan geçer.
İşte Edirnedeki bu zaman yolculuğunun izleri, sizi Trakların o savaşçı ruhlarına, Romalıların dünya hâkimiyetine değil, Osmanlının mistik ve gizemli dünyasının kapılarına götürüp bırakır.
Bu kapıyı araladığınızda karşınıza sultanların bu topraklar üzerindeki gücünü yansıtan eşsiz bir kültürel mirasla karşılaşırsınız.
II. Muratla başlayan, Fatihle boyut değiştiren ve IV. Mehmetle zirveye çıkan Osmanlının Edirne macerası, ardında sayılmayacak kadar derin izler, anılar, zaferler ve imparatorluğun çöküşünü hazırlayan hayal kırıklıkları bırakır.
Bir zamanlar üç kıtaya yön veren Tunca Nehri kenarındaki Edirne Sarayı Cihannüma Kasrının yıkık duvarları şu an bir mesaj ulaştırır mı bizlere, asırlık söğüt ağaçlarının arasından esen rüzgârlar Fatihin ayak seslerini taşır mı?
Yine de gördüğünüz her kalıntı, dokunduğunuz her eser ve ufuktaki minare siluetlerinin beynimizdeki izdüşümü bu şirin kenti bir sultanlar şehri yapmaya yetecek zenginliğin günümüze ulaşan hatıralarıdır.
Ünlü nakkaşların oya gibi bezediği Sultan II. Bayezid Camiinin ulu kubbesi altında saltanat kayıkları ile namaz kılmaya gelen hünkarların ayak izlerinin peşine düşmek, Avrupa seferlerine çıkan orduların günümüze ulaşan nal seslerini duymak, Sinanın mimari dehasının eşsez eserlerine tanık olmak ve Balkan Savaşlarında Hıdırlık Tabyalarında ünlü Şükrü Paşanın destan yazan savunmasındaki kılıç seslerinin dinlemek bu şehri gezenlerin hayallerinin birer parçalarıdır.
Sadece Osmanlı Sarayının yıkık harabeleri midir bizi geçmişe götüren, veya ilk bakışta dikkati çeken anıt eserler mi?
Ya aradan geçen yüzyıllara rağmen dimdik ayakta duran onlarca cami, han, hamam, çarşı, kule, imaret, medrese, çeşme, su terazisi ve kervansaray sizi gerçek anlamda Osmanlı kokan tarihi kent yolculuğuna çıkarır.
Uzaklardan bakıldığında adeta bir kubbeler ve minareler tarlasına dönen kent silueti bu mistik atmosferin ilk habercisi olur.
Kentin tacı olarak bilinen ve dünyadaki tek kubbeli yapıların zirvesi olarak kabul edilen Mimar Sinan eseri, Selimiyeye sizi uzaktan büyüler ama içine girdiğinizde adeta çarpılır, sonsuzluğun kubbesi içinde kaybolursunuz.
Eşsiz mimarisiyle Sultan II.Bayezid Külliyesinin çok kubbeli grafiksel yapısından etkilenir, darüşşifa bölümünde bundan 500 yıl önce psikolojik hastaların tedavi edildiği müzik nağmeleriyle huzur bulursunuz.
Sular şehri Edirnenin taş köprülerine vurulur, bu köprülerin korkuluklarına tutunarak Osmanlının görkemli günlerine doğru bir zaman yolculuğuna çıkarsınız.
Meriç Küprüsünün sultanların oturduğu seyir Köşkünde oturup Meriç Nehrindeki en güzel gün batımlarından birini izlerken tarih ve doğanın bu kadar güzel nasıl bütünleşebildiğine şaşarsınız
Evet Edirne, sultanların şehri
Bir başka deyişle Şehirlerin Sultanı
Geçmişe dair kökleri olan, tarihin görkemini günümüze taşıyan, her taşında, her sokağında kulağımıza fısıldayacak çok sözü olan
Gidip te kalmak mıdır?
Kalıp ta dönmemek mi?
Döndüğünüzde ise gönlünüzü o şehirde bırakmak mı?
Sultanlar şehrini geride bırakınca bir kez daha dönüp bakarsınız sizden uzaklaşan nehirlere, köprülere
Bir kez daha bakarsınız size el sallayan minarelerine Selimiyenin
Bir kez daha helalleşmek,
Bir kez daha veda etmek için
_______________________________________________
Yazı & Fotoğraf
Enver ŞENGÜL