Enduroist Slogan
Bizi Takip Edin Follow us on Facebook Follow us on Twitter Watch us on YouTube
Kayıt ol
1 den 4´e kadar. Toplam 4 Sayfa bulundu
  1. #1
    Enduroist Üye Beyazkartal - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Isim
    ismail gümüş
    Üyelik tarihi
    14-01-2009
    Bulunduğu yer
    Zeytinburnu
    Mesajlar
    213
    Motosiklet
    Tenere 1200
    Marka
    Yamaha

    Standart Türkiye'nin İlk Uçak Fabrikatörü; Mehmet Nuri Demirağ

    Türkiye Cumhuriyeti demiryolları inşaatının ilk müteahhitlerinden ve cumhuriyet devrinin ilk sayılı milyonerlerinden, kardeşi Abdurrahman Naci Demirağ ile birlikte servetlerini Türkiye'nin sanayi kalkınmasında büyük işlere yatırmış ve iş hayatının yanında geniş ölçüde hayırsever insan olarak tanınmış bir kişi.

    1886 yılında Sivas'ın Divriği kasabasında doğdu. Bu kasabanın eşrafından Mühürdarzade Ömer Bey'in oğludur, annesinin adı Ayşe Hanımdır. Babasını henüz üç yaşında iken kaybetmiş, annesinin himaye ve teşvik kanadı altında otodidakt olarak yetişmiştir. Rüşdiye tahsilini memleketinde yapmış ve aynı rüşdiyeye muallim tayin edilmiş, Ziraat Bankasının açtığı bir müsabaka imtihanını kazanarak, bu bankanın önce Kangal, sonra Koçkiri şubelerinde çalışmıştır. Maliye Bakanlığının açtığı bir imtihanı da kazanarak, bankacılıktan maliye hizmetine geçmiş, İstanbul'a gelerek Maliye'nin her kademesinde seçkin bir memur olarak calışmış ve 1918-1919 arasında 32-33 yaşlarında iken Maliye Müfettişi olmuştur. Divriği ile alakasını kesmeyerek, İstanbul'da Beşiktaş'a yerleşmiştir.

    Kendi kaydına göre 56 altın (252 kağıt lira) birikmiş parası ile sigara kagıtçılığına başlamış ve "Türk Zaferi" adını verdiği bir sigara kağıdı çıkarmıştır. O acı ve karanlık günlerde " Türk Zaferi Sigara Kağıdı" fevkalade rağbet görmüş, o zamanki soyadı ile Mühürdarzade Nuri Bey'e hayli para kazandırmış, 252 lirasi üç sene içinde 84 000 lira olmuştur. Daha sonra, Cumhuriyet hükümeti'nin Türkiye Demiryolları ve şoseleri ile başladığı büyük imar işini benimseyerek, devlete en uygun tekliflerle müteahhitlik hayatına atılmıştır.(1)

    "İlk Türk Demiryolu Müteahhidi, ilk kazmayı vurduğu yerden itibaren azminin ve imanın bütün kuvvetiyle ilerlemeye ve bütün geçtiği yerleri, demir ağlarla örmeye başladı." Fakat Nuri Bey'in muvaffakiyeti, Samsun'dan Erzurum'a kadar geçtiği yerleri demir ağlarla örmekten ibaret kalmadı. O büyük iddiasının tahakkukuna calıştı. Samsun'dan başlayan ilk tahakkukuna müteaakip (Fevzipaşa-Diyarbakır) (Afyon-Antalya) (Sivas-Erzurum) (Irmak-Filyos) hatlarında 1012 kilometrelik demiryolu yaparken, diğer büyük inşaat işlerine de atıldı. Bursa'da Sümerbank'in Merinos, Karabük'te Demir ve Çelik, Izmit'te Selüloz, Sivas'ta Çimento fabrikalarıyla, Istanbul'da Hal binasını ve Eceabad - Hava soşesini de yapti. Şunu da ilave etmek lazımdır ki Nuri Bey, bütün bu büyük eserlerinin önünde ve muhitlerinde, hayrat ceşmeler yapmayı unutmamıştı, nitekim bu ceşmelerin adeti kırk sekizi aşmıştır" (2)

    Nuri Demirağ, 1936 yılında havacılık sanayiinin ilk temellerini atmaya başladı. İlk iş olarak 10 yıllık devreyi kapsayan bir plan - program hazırlattı. Bu program gereği, Besiktaş Barbaros Hayrettin İskelesinin yanında Tayyare Etüd Atölyesini kurdu. Bu tayyare atölyesi kısa bir sürede dev bir fabrika haline geldi. Yeşilköy'de Elmas Paşa çiftliğini tayyare meydanı yapmak için satın aldı. 1000 X 1300 metre boyutlarında düz bir tayyare alanı yaptırdı. Bunun bir örneği de o sıralar Avrupa'nın en modern havaalanı olan Amsterdam'da vardı. 1937-1938 yılı içinde Türk Hava Kurumu 10 okul uçaği ve 65 planör siparişinde bulundu. İstanbul fabrikalarında yapılan ilk yerli Türk uçağı, 1941 yılı ağustosunda Nuri Bey'in doğduğu yer olan Divriği'ye uçarak gidip gelmişti. Halkı da heyecanlandıran bu tür gösterilerin yararlı olduğunu düşünen Nuri Bey, Eylül ayında 12 uçaklık bir filoyu, Bursa, Kütahya, Eskişehir, Ankara, Konya, Adana, Elazığ ve Malatya rotasında uçurarak halka kendi tayyarelerimizle göklerimizi kendimizin koruyabileceğini göstermek ve onlara inanç vermek istemiştir. Nu.D.38 tipi yolcu ucağı, tamamen Türk mühendis ve işçilerinin ortaya çıkardıkları Türk tipi bir uçaktır. 6 kişilik yolcu ucağının çift pilot kumandası bulunmaktadır. Saatte 325 kilometre hız yapabilmekte ve 1000 KM uçabilmektedir. Türk Hava Kurumu, Nuri Demirağ'ın fabrikalarına sipariş vermiş olduğu bu uçakları almaktan vazgeçmiştir. (3)

    "Nuri Demirağ, Cumhuriyet Tarihinde üçüncü kez çok partili hayata geçişte (1945) ilk muhalefet partisi olan Milli Kalkınma Partisi'nin kurucuları arasında yer aldı ve genel başkanlığını üstlendi"(4) Partinin resmi muamelesi 26/8/1945'te ikmal edilmiş olmakla birlikte, Nuri Demirağ 'artik yeter' sloganı ile 6/7/1945'te ortaya atılmış ve bir siyasi parti kurma teşebbüsüne fiilen o tarihte geçilmiştir. "Böylece Nuri Demirag sadece memleketin iktisadi kalkınmasında değil, siyasi hayatta tek partili rejimi yıkım işinde de öncü ve liderdir (5)" 1946 seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi ile Demokrat Parti'nin çetin seçim mücadelesinde Nuri Demirağ'ın Partisi seçimde kazanamadı ve Milli Kalkınma Partisi günden güne eriyerek siyasi sahadan tamamen silindi ; fakat 1954 seçimlerinde Nuri Demirağ Demokrat Parti'den Sivas'ta müstakil aday gösterildi ve Nuri Demirağ bu suretle Sivas Mensubu olarak Büyük Millet Meclisine girdi. Meclisteki hayatı uzun sürmedi, 13 kasım 1957'de vefat etti (1) ve Istanbul'da Zincirlikuyu Mezarlığında defnedildi. Mesude Demirağ'la evli bulunan Nuri Demirağ'in Galip ve Kayı Alp adli iki oğlu, Mefkure, Şukufe, Süveyda, Suheyla, Gülbahar ve Turan Melek adlarında kızları bulunmaktaydı.
    Kaynaklar: (1) "İstanbul Ansiklopedisi", Reşat Ekrem Koçu, Sayfa 4736, (2) "Nuri Demirağ Kimdir?", Ziya Şakir, Sayfa 50, (3) "Anadolu Üniversitesi Sivil Havacılık Bülteni", Yıl:1 sayı: 4 sayfa: 27, (4) "Büyük Larousse Sözluk ve Ansiklopedisi, sayfa 2994 (5) "Nuri Demirağ'ın Hayat ve Mücadeleleri, N.Necmettin Deliorman, sayfa 68



    Nuri Demirağ ve Cumhuriyet Tarihi

    Türkiye'de Havacılık Sanayii'nin Önderi

    Seri Üretim olarak 1936'da ilk Türk uçağını yaptı.

    Çok partili rejimdeki ilk muhalafet partisini kurdu.

    Ankara'nin doğusuna ilk demiryolunu yaptı.

    İlk yerli paraşütü yaptı.

    1922'de ilk Türk sigara kagidini üretti.

    Bursa'da Sümerbank'in Merinos fabrikasını kurdu.

    İstanbul Boğaz'ina üzerinden tren de gidebilen özel köprü yaptırmayı projelendirdi.

    İlk şehir ve köy planlarını hazırladı.

    Karabük'te demir ve celik fabrikasını kurdu.

    İzmit'te selüloz fabrikasını kurdu.

    Sivas'ta çimento fabrikalarını kurdu.

    İstanbul'daki büyük hal binasını yaptı.
    http://www.nuridemirag.com
    http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?t=nuri+demira%F0
    Uçaklar alınmış,
    "Bu uçakları nereye indirip kaldıracağız?" demişler.. Nuri Demirağ bir çiftlik olan Yeşilköy civarını satın almış ve Türk Hava Kurumu'na tahsis etmiş.

    "Bu uçakları kim uçuracak?" demişler.. Havacılık dersleri verilmeye başlanmış, kurulan Nuri Demirağ Pilot Okulu'nda..

    "Biz uçak da yaparız!" demiş Nuri Demirağ.. Uçak da yapmışız biz.. Ama Nuri amcanın NUD marka uçaklarını almamışız, yabancılardan uçaklar almışız.. Kapanmış Nuri amcamın fabrikası..

    Nuri amca bizi lanetlemesin.. Babalarımız ona layık evlatlar olamamışlar ama biz ona layık torunlar olacağız.. "

  2. #2
    sedatguven
    Guest

    Standart

    Hem Devrim Otomobili hem Uçak fabrikası ve herşeyden önemlisi Ülkemizin kalkınmamasına sebep olan dialoglar aşağıdaki metinden de anlaşılacağı üzere Türk İnsanının egoları ve hırsları. İşte bu sebeple bu günlerdeyiz ve ne yazıkki gelişemedik...



    "Boğaz’a köprü yapma girişiminde bulunanlardan birisi de, zamanın büyük müteşebbislerinden Nuri Demirağ’dı. Demirağ, hava, demir ve karayolu alanlarında büyük hizmetleri geçmiş vatanperper bir işadamıydı.

    Nuri Demirağ, “medeniyetin feyizlerinden nasıl istifade edebiliriz?” düşüncesiyle Batılı ülkeleri mühendisleriyle gezip uzun boylu incelemelerde bulunuyordu. Gezdiği yerlerde en çok dikkatini çeken şeylerden birisi, her su kanalının, boğazın, nehrin üzerinde en az bir iki köprünün olduğuydu. Oysa dünya şehri İstanbul’un bir tek köprüsü yoktu ve bu onu üzüyordu. Çalışmalarını bu yönde yoğunlaştırdı.

    Altın Kapı Köprüsü’nün eşi olacaktı

    Demirağ, 1931 yılında hazırlığa başladı. Amerika’dan uzmanlar getirdi. Uzun boylu görüşmeler, etüdler yapıldı. Ve nihayet Amerika’nın San Francisco şehrindeki o zamanın parasıyla otuz küsur milyon dolara mal olan meşhur Altın Kapı Köprüsü’nü yapanlarla anlaştı. Aynı düzeni İstanbul’a getirmeyi kabul ettiler. Her şey hazırlandı. Ahırkapı’yla Salacak arasında 8 ayağı karada, 10 ayağı denizde ve 960 metresi karada, bin 600 metresi denizde olmak üzere 2 bin 560 metre uzunluğunda, 20 metre 73 santimetre genişliğinde, deniz seviyesinden 53 metre 34 santimetre yükseklikte, 701 metresi asma, üst tarafı demir köprünün projesi tamamlandı.

    Kumkapı'dan ayrılacak bir makasla içinden tren de geçecek, ayrıca tren hattının iki tarafında tramvaylara, kamyon, otomobil ve otobüslere ait ayrı ayrı yollar bulunacak, köprünün iki tarafı da yayalara mahsus olacaktı.

    Bu köprünün yapımında, Nuri Demirağ’ın eğitimlerine büyük destek verdiği beş Türk genci de çalışacaktı. Bu genç mühendisler, projelerin hazırlanması sırasında San Francisco’nun Hudson Körfezi’ndeki Altın Kapı Köprüsü’nde uzun süre çalışmış ve incelemelerde bulunmuştu.

    11 milyona mal olacak köprü üçbuçuk yılda tamamlanacaktı. Köprüden geçecek olan tramvayların 2’nci mevkiinden 30 para, 1’incilerden 50 para, otomobillerden 10 kuruş, dolu kamyonlardan 25 kuruş alınması planlanıyor, böylece köprünün, masrafını 67 yılda çıkaracağı hesaplanıyordu. En az onun kadar önemli olmak üzere, bu köprüyle, ayda 70 bin lira zarar getiren, ulaşımı aksatan araba vapurlarının işkence haline gelen seferlerine niyahet son verilmiş olacaktı. Ayrıca köprünün inşası ile uluslararası deniz limanı yeri de belirlenmiş olacaktı.

    Atatürk: “Aferin Nuri’ye”

    Demirağ, tüm hazırlıkları bitmiş olan projeleri 1933’te Atatürk’ün yakınında bulunanlardan Salih Bozok’la birlikte Atatürk’e gönderir. Atatürk projeleri çok beğenir ve “Aferin Nuri’ye” der. Daha sonra da projeleri hükümete havale eder. Zamanın Bayındırlık Bakanlığı’na gelen proje, mühendisler tarafından incelemeye alınır. O zamanki Bakan, İstiklâl Mahkemeleri başkanlığı da yapmış olan Ali Çetinkaya’dır. Çetinkaya’nın Nuri Demirağ’la arası ezelden beri açık olduğundan, Demirağ’ın yapmak istediği bir çok teşebbüste karşısına hep Çetinkaya ve çevresindekiler çıkmıştır.

    Nuri Demirağ ve arkadaşları, Atatürk’ün sözleri üzerine Ankara’ya giderler. Ancak büyük bir hevesle geldikleri Ankara’da karşılarına yine Ali Çetinkaya çıkar. Çetinkaya Bayındırlık Bakanı olduğu için konu kendisini ilgilendiriyordu ve önüne gelen projeyi, herşeyi bilen edasıyla kestirip atar: “Olmaz bu iş”.

    Demirağ her ne kadar “İstanbul’u bu nimetten mahrum etmeyin. Saymakla bitmez muhassenatı vardır. Yapmayın, etmeyin” dediyse de, Çetinkaya’nın kitabında, kolay karar verilir, ondan da dönülmezdi.

    “Vasiyetim: Bu köprüden

    İnönü ve Ali Çetinkaya geçemez”

    Demirağ ayrılırken, “Bu iş olacaktır. İstanbul buna muhtaçtır. Ben yapamazsam, evladıma bırakırım, o benim adıma yapar. Vasiyet edeceğim, köprünün üzerine ‘bu köprüden İnönü de, Çetinkaya da geçemez’ diye levha assın” der.

    O sırada Başbakan, İsmet İnönü’ydü. Demirağ, Çetinkaya’yı bu fikre sevk edenin İnönü olduğunu haber almıştı. Esasen Çetinkaya kendiliğinden, yani başbakanın onayı ve emri olmadan böyle bir şeyi reddedemezdi. İnönü, Çetinkaya ve çevreleri, Demirağ bir gün yükselir de yerimize geçer endişesi içerisindeydiler. Çünkü Demirağ halk tarafından çok sevilen bir kişiydi.

    Nuri Demirağ, 14 Aralık 1949 tarihli Son Saat isimli gazetede yapılan röportajda, projesinin akim bırakılmasının üzüntüsüyle, şunları söylüyordu:

    “Bu köprü Belediye’ye senede 30–40 milyon net varidat getiren bir kaynak olurdu. 15 senede yarım milyarı aşacak olan bu para ile İstanbul’un ve Boğaziçi’nin çehresi değiştirilmiş olacak ve bu köprü dünya meleği bir Türk kızının boğazına takılmış pırlanta bir gerdanlık halinde arzı çehre edecekti.”

    Köprüyü yaptırmamak için büyük masraflarla ve hiç gereği olmaksızın, Sirkeci—Haydarpaşa arasına feribot seferi koymuştu zamanın yönetimi. Demirağ, İnönü’ye yazıp uçakla 1 Mayıs 1950 tarihinde İstanbullulara dağıttığı açık mektupta, köprüyle ilgili olan bölümde şunları yazmıştı.

    “Feribot hattının manasız olduğu sizce de muhakkak iken... asma köprü teşebbüsünü akim bırakmak ve efkârı umumiyeyi oyalamak maksadiyle ortaya atıldı... Neticede: Meşhur Nahop Şirketinin devlet hazinesinden fuzulen aldığı 10 milyon liranın üstüne bu proje masrafiyle tuz biber ekilmiş oldu.”


    1950’li yıllarda İstanbul Vali ve Belediye Reisi Dr. Fahrettin Kerim bu teşebbüsü tekrar canlandırmak için çalışmış, fakat daha önce gündeme gelmiş bir teşebbüsün yeniden devamı mahiyeti taşıdığı için bu yeni teşebbüs de köreltilmişti. Çünkü o zamanın iktidarına yakın olan bazı gazetelerde yapılacak köprünün 2—3 yüz milyon gibi bir fiyatla çok pahalıya malolacağı ileri sürülmüştü.

    Nuri Demirağ hiçbir zaman köprüyü gerçekleştiremedi. İsmet İnönü ve Ali Çetinkaya’ya dair vasiyetini de yazmadı. Ancak, göremedi ama Boğaz’a bir değil, iki köprü yapıldı. Ve o köprülerden ne İnönü, ne de Ali Çetinkaya geçti."



    Yazan: Semih İnceöz

    Kaynak: Aksiyon Dergisi Sayı: 117
    Konu sedatguven tarafından (11-03-2009 Saat 12:03 ) değiştirilmiştir.

  3. #3
    Enduroist Üye Beyazkartal - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Isim
    ismail gümüş
    Üyelik tarihi
    14-01-2009
    Bulunduğu yer
    Zeytinburnu
    Mesajlar
    213
    Motosiklet
    Tenere 1200
    Marka
    Yamaha

    Standart




    Nuri Demirağ ve yakın dostları Neyzen Tevfik ve Filozof Ali Rıza Bölükbaşı. Nuri Demirağ sık sık edebiyatçı ve düşünürlerle biraraya gelir, fikirlerini paylaşırdı.


    Galip Demirağ, Ömer İnönü, Nuri Demirağ, Erdal İnönü, Mehmet Kum.

    Saatte 325 KM yapabilen 5000 fite kadar yükselebilen 1000 KM uçabilen çift pilot kumandası bulunan Nu.D 38 havalanıyor.


    Nu.D uçak fabrikasının ARGE'sinden 1944 yılında çıkan bir %100 yerli malı çift motorlu Nu.D marka uçak. Seri olarak üretilmemiştir.


    Gök Okulunun ilk mezunlarından, şu anda Türkiye'nin en yaşlı pilotu olan Mehmet Kum, Nu.D marka uçakların motorlarını gözden geçirirken.


    Burası Yeşilköy Nuri Demirağ Havaalanı (İnönü tarafından kamulaştırılmış şu anda "Yeşilköy Atatürk Havaalanı" ismiyle kullanılmaktadır) yüzlerce kişi her yıl Nuri Demirağ'ın düzenlediği "Gök Bayramı"nı kutlamak için Demirağ havaalanına akın etmektedirler.
    Konu Beyazkartal tarafından (11-03-2009 Saat 12:12 ) değiştirilmiştir.

  4. #4
    sedatguven
    Guest

    Standart

    Gök Okulu





    "Avrupa'dan, Amerika'dan lisanslar alıp tayyare yapmak kopyacılıktan ibarettir. Demode tipler için lisans verilmektedir. Yeni icat edilenler ise bir sır gibi, büyük bir kıskançlıkla saklanmaktadır. Binaenaleyh kopyacılıkla devam edilirse, demode şeylerle beyhude yere vakit geçilecektir. Şu halde Avrupa ve Amerika'nın son sistem tayyarelerine mukabil, yepyeni bir Türk tipi vücüda getirilmelidir." Nuri Demirağ, 1936


    1930'lu yıllara gelindiğinde dünyada ve Türkiye'de ekonomik sıkıntı had safhadaydı. Bu yüzden orduya uçak ve benzeri ihtiyaçlar ancak halkın himmetleriyle alınabiliyordu. O yıllarda ilginç bir kampanya düzenleniyor ve her ilden toplanan paralar ile bir uçak alınıyor ve alınan uçağın kuyruğuna da o ilin ismi yazılıyordu. Bunun yanında zengin işadamları da tek başlarına uçak alarak devlete hibe ediyorlardı. O zaman da uçağın kuyruğuna o işadamının ismi yazılıyordu.

    İşte yine böyle bir himmete başvurulmuştu ve büyük işadamlarından yardım talep ediliyordu. Tabii bu himmetle Nuri Demirağ da muhataptı. Gerisini ilk damadı Mansur Azak anlatıyor: " 1932 senesinde gazetelerde bir havadis var. Diyor ki havadiste, bu memlekette uçağa ihtiyacımız var. Uçak fabrikamız olmadığı için parayla satın alıyoruz. Devletin bütçesi de o zaman 200 milyon lira. Diyorlar ki bir kampanya açalım. Milletin himmetine baş vurup para toplansın, bu paralarla uçak alalım. O zamanlar Ankara'nın en zengini Vehbi Koç 'tu. Vehbi Koç'a gidiyorlar ve durumu izah ediyorlar. Hay hay diyor, ne kadar verelim? Gönlünüzden ne kadar koparsa diyorlar. Ve Vehbi Koç da çıkarıp 5 bin TL veriyor. Daha sonra Abdurrahman Naci Bey'e geliyorlar. Durumu izah ediyorlar. Abdurahman Naci Bey'de 120 bin TL veriyor. Sonra da Nuri Demirağ'a geliyorlar ve durumu izah ediyorlar. Nuri Bey de 'Siz ne diyorsunuz? Benden bu millet için bir şey istiyorsanız, en mükemmelini istemelisiniz. Madem ki bir millet teyyaresiz yaşayamaz, öyleyse bu yaşama vasıtasını başkalarının lutfundan beklememeliyiz. Ben bu uçakların fabrikasını yapmaya talibim' diyor. Sonra da hazırlıklara başlıyor."

    Zaten senelerden beri Nuri Bey'in aklı fikri bu işte idi ve kendi kendine, "Göklerine hakim olamayan milletler, yerlerde sürünmeye, yerin dibinde çürümeye mahkumdur", "Zafer süngünün ucunda değildir. Zafer kartalı süngünün ucundan kalktı, havalandı, tayyare kanadının üstüne kondu" gibi vecizeler üretiyordu. Önüne çıkan bu fırsatı değerlendiren Nuri Bey, yanına aldığı mühendis ve teknisyenlerle seyahatlere çıkarak incelemelerde bulunmaya başladı. Almanya, Çekoslovakya ve İngiltere'deki uçak fabrikalarını gezdi.

    Nuri Demirağ büyük sabır ve azimle işe atılmış ve yanına aldığı bir çok mühendis ve teknisyenle hızlı bir çalışmaya başlamıştı. "Avrupa'dan, Amerika'dan lisanslar alıp tayyare yapmak kopyacılıktan ibarettir. Demode tipler için lisans verilmektedir. Yeni icat edilenler ise bir sır gibi, büyük bir kıskançlıkla saklanmaktadır. Binaenaleyh kopyacılıkla devam edilirse, demode şeylerle beyhude yere vakit geçirilecektir. Şu halde Avrupa ve Amerika'nın son sistem teyyarelerine mukabil, yepyeni bir Türk tipi vücuda getirilmelidir" diyen Nuri Demirağ, 1936 senesi ortalarına doğru uçak fabrikası için hazırlıklara başlamış ve ilk etapta on senelik bir program yapmıştı. 17 Eylül 1936'da da fiilen teşebbüse geçti ve bir Çekoslovak firması ile anlaşarak Beşiktaş'ta Hayrettin İskelesi'nde, bugün Deniz Müzesi olarak kullanılan, o zamana göre modern bir bina yaptırdı. Programa göre burası etüt atölyesi olacak, asıl büyük fabrika da memleketi olan Sivas Divriği'de kurulacaktı.

    Bu arada Türk Hava Kurumu ıo tane eğitim uçağı ve 65 tane de planör siparişi vermişti. Nuri Demirağ ve ekibi, bir yandan bu siparişleri yapmak için tüm gay retlerini sarfederken, bir yandan da yepyeni bir model geliştirmişlerdi. Bu Nu.D.38 ismini taşıyacak olan altı kişilik, çift motorlu, gövdesi alüminyum kaplama bir yolcu uçağı idi.

    Türkler'in kendi uçaklarını kendilerinin yapması belli başlı uçak fabrikalarını endişelendirmişti. Ama yine de Türkler'in iyi bir uçak sanayii kurabileceklerine inanamıyorlardı.

    Nuri Demirağ'ın Beşiktaş'taki fabrikada yapılan ve hiç bir bozukluk göstermeden başarılı uçuşları na devam eden uçakları, Türkiye'de olduğu kadar yurtdışında da büyük yankılar uyandırmıştı.

    Hele çift motorlu, barışta yolcu uçağı, savaşta istenildiği zaman eksiksiz bir bombardıman uçağı görevini görecek şekilde yapılan ve saatte 270 kilometre hıza ulaşan, 5 bin 500 metre yükseğe çıkabilen 'Nu.D.38'in yapılması, dünya uçak sanayicilerinin dikkatini birden Türkiye'ye ve Nuri Demirağ'ın uçak fabrikasının üzerine çekmişti.

    Türkler'in kendi uçaklarını kendilerinin yapması belli başlı uçak fabrikalarını endişelendiriyordu. Özellikle İngiliz ve Almanlar'dan başka Amerika'nın endişeleri daha büyüktü. Gerçi Türkler'in bu işin altından kalkabileceklerine inanmıyorlardı; fakat bu iş gerçekleşirse, ileride bir pazar kaybetmenin endişesi içerisindeydiler. Bu düşüncedeki Amerikan Uçak İmalatçıları Birliği, Türkiye'ye tetkikierde bulunmak üzere birliğin başkanı Bay Todd'u göndermişti.

    PILOT YETIŞTiRILECEK 'GÖK OKULU' YAPILIYOR

    Artık iş büyüyor; faaliyetinin sınırları genişliyordu. Atölyede yapılan uçakların testleri için bir piste ihtiyaç vardı. Bu yüzden Yeşilköy'de, şu anda Atatürk Hava Limanı olarak kullanılan, Elmas Paşa Çiftliği'ni satın alarak, orada 1559 dönümlük geniş arazi üzerinde, 1000x1300 metre ölçülerinde bir uçuş sahası yaptırdı. Bu sahanın üzerine bir de, Nuri Demirağ Gök Okulu, uçak tamir atölyesi ve hangarlar yapıldı.

    Bu tesisleri yaptıran Nuri Demirağ, "Türk'ün yaptığı uçakları elbette Türkiye'de yetişen pilotlar uçuracaktır" düşüncesiyle hareket ediyordu. Bu yüzden havacılık üzerine eğitim verecek 150 yataklı bir yurdu da bulunan 'Gök 0kulu'na, üniversitede okuyan veya mezun olmuş öğrenciler alınıyor ve uçuş eğitiminin yanısıra uçağın teknik yapısıyla ilgili eğitimler de verilerek pilot yetiştiriliyordu.

    Yeşilköy'deki okuldan önce, doğduğu yer olan Diyriği'nde de bir Gök Ortaokulu açan Nuri Demirağ, Türk gençlerine havacılığın zevkini aşılıyordu. Öğrencilerin yemek, içmek, yatmak, öğrenim gibi bütün masraflarınıkarşılıyordu. Başarılı olan öğrencileri yaz tatillerinde İstanbul'a getiriyor ve uçmaya özensinler diye onlara uçuş dersleri verdiriyordu. Bu yüzden içlerinden bir çoğu pilot olmuştu. Hepsi ile ayrı ayrı ilgileniyor, her birine ayrıca ayda ISO lira aylık veriyordu. Gök Okulu öğretmenlerinin aylığı ise 350 liraydı. Nuri Bey'in Gök Ortaokulu'nda okuttuğu öğrencilerinden Dr. Rahmi Karahasan o günleri şöyle anlatwor:

    "Nuri Demirağ Divriği'ne okul yaptırdığı zaman Sivas'ın hiçbir ilçesinde ortaokul yoktu. Bize ortaokulu sağladığı zaman diğer ilçelerden de Divriği 'ne ortaokul tahsili yapmaya gelen bir çok arkadaşımız olmuştur. Her kaydolan öğrenciye birer takım elbise, ayakkabı ve kasket verilirdi. Ortaokul tahsilini yaptıktan sonra da, lise ve yüksek okul tahsili yaptırmak için İstanbul'a götürür; bizlere kalacak yer, okuyacak okul ayarlardı. Biz onun sayesinde 0kuduk ve meslek sahibi olduk. Nuri Demirağ bizim velinimetimizdi. "

    Hepsini birer çocuğu gibi sevdiği Gök Okulu öğrencilerine, 6 şeyden sakınmalarını nasihat ediyordu: İşretten, kumardan, iffetsizlikten, eğrilikten, tembellikten, zulmetmekten.

    O zamanın cumhurbaşkanı İsmet İnönü'nün oğulları Omer İnönü ve Erdal İnönü de Nuri Demirağ'ın Yeşilköy'deki Gök Okulu'na kaydolmuş ama bir hafta kadar öğrenim gördükten sonra okulu bırakmışlardı. Gök Okulu, kurulduğundan kısa bir süre sonra her biri birer değerli pilot olan 9 kişiyi mezun etmişti; Galip Demirağ, Mehmet Kum, Osman Doğan, İbrahim Uras, Mustafa Turman, Sabri Mağara, İhsan Anıl, Mustafa Engül, Hüseyin Danacı. Bu pilotları ise daha sonra yüzlerce genç pilot izlemiş ve Nuri Demirağ Gök Okulu, tam anlamıyla bir pilot okulu niteliğini kazanmıştı.

    Zaman zaman yapılan gösterilerde bu okulda yetişen öğrenciler, Türk uçaklarıyla havada çeşitli akrobasi hareketleri yapıyorlar, daha önceden belirtilen yerlere paraşütle erzak çuvallarıatıyorlardı. Bu gösterileri binlerce İstanbullu izliyor ve 19-20 yaşlarındaki gençlerin başarısını çılgınca alkışlıyorlardı.


    Kaynak: Aksiyon Dergisi , Sayı: 80 (15.06.1996) / Semih İnceöz

 

 

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •