İki Nisan günü özlediğim İzmir'e gitmek vede yeni motorumu uzun yol için test etmenin tam vakti geldiğini düşünerek hava durumuna bağlı kalarak 13 Nisana gününde F650'im ile tur atmaya karar verdik. Yaratılışımız gereği sürekli hareket halinde olmalıyız; hareket insanı canlı tutan sağlıklı bir eylemdir. Dipnot: Körfez yolu vapursuz 97 KM tutmaktadır. Toplamdan 97 Km çıkartılmıştır...
Yol denildiğinde zihnimi canlandıran büyülü sözler Aruoba'nın sözleridir.
Yola çıkan kişi nereye ulaşabileceğini,
ancak yürüyüp, yolu aşıp, vararak bilebilir
- yol, yürünmeden, bilinmez...
Kendi yönünü bulamayan kişi için,
`yol` yoktur- bir sürüklenmedir
bütün `yürüme`si...
Kendi yolunu bulamayan,
bütün yolları boşuna yürür.
Tüm Oruç Aruoba
Zaman yaklaştığında içim kıpır kıpır kaynamaya başlamıştı. Saat 06:30 gibi Moda Rıhtımından Yoğurtçu parkına ve Eski Salıpazarının çevresini dolanarak yola çıktım. Gökyüzü sanki bu heyecanı görmüş olmalı ki erkenden tepeme güneşi dikmiş ve güneşin alt katında arada buharlı bulutları kovalayıp duruyordu. Güneş yerli yerinde ve orta sınıf bir ısı veriyordu.
Neyse—varsin sen; ve ben, elbet
bulacagim bir yol—varsa eger bir yol
--ya da benim varsa, bir yol bulma
yeteneğim—yetersem buna
Oruç Aruoba
Eskihisar arabalı Vapur
Omm one more mile riders Turkey ekibi ve Mizahın kaynağı Erdil Yaşaroğlu
Giderken dalgaların ardından baktım sana yıllardan sonra
Hiçbirşey eskimemiş
Herşey yepyeni
Olabilir mi?
Ne çok duygu yaşanıp geçmiş
Denizde sürüklenen iki somun ekmek
Yemyeşil bir sarmaşık, kökleri kopuk
Ne çok yol, ne az varış
Güneşin kuruttuğu, rüzgarın savurduğu
Karın soğuttuğu, onca iççekiş
Günlerin yavaş akışla oluşturduğu
Ne az yer, ne çok geçiş
Geçmedik belki, gitmedim belki ben
Giderken dalgaların ardından baktım sana yıllardan sonra
Hiçbirşey eskimemiş
Herşey yepyeni
Olabilir mi?
Yalova, yolcuyu görmeden kolay kolay bırakmaz bağrına basar. Dost canlısı sıcacık insanları vardır. Arkadaşımın güzel annesi kendi elleriyle kahvaltı hazırlamış ki "enerjini almalısın o yolları o tepeleri metal atınla aşacaksın Çanakkale'ye gidiyorsun bana deyince Mamafih sanki savaşa gidiyorum gibi heyecan dolmaya başladı içime... Yalovada güzel anneceğimin kahvaltısından sonra arkamda su döküp beni uğurladı. Bu kadar sempatik bir gün yaşadığımı hatırlamıyorum. Anneciğim Çanakkaleden sadece geçeceğim savaşa gitmiyorum diye gülüyorum... Sözlerinden hep hatırladığımız Çanakalle içinde aynalı çarşı şarkısı dilime takıldı. Söylene söylene gidiyorum.
Hararetim tavan yapmıştı. Karacabey/Bursa kararsızca köyün girişinde bir tur atmaya başladım ki sonra U dönüşüyle Canbolu köprüsü, Çapraz Çayın da temiz bir soluk almayı tercih ettim.
Köprüden aşağı inişte bambaşka bir manzara hakimdir. Oturmak için yerler ve piknik yapılabilecek mekanlar tasarlanmış... Açıkçası ben bu güzelim doğa manzarası karşısında büyülenmiştim... Elbette gördüğümü sizler içinde kaydettim...
Çapraz Deresi/ Karacabey/Bursa
Köprünün aşağısında memleketimin güzel insanlarına rastladım. Kimi balık tutar kimi keyif yapar kimi arabasının çifte kapısını açar ama pencereden dereye bakarak birasını yudumlar. Tabi güzel memleketin ikramı boldur insanı gerçekten sıcak ve samimidir. Ben evin ahalisine merhabamı verdim. "abi İstanbuldan mı geliyorsun" diye sorunca elbette dedim. Bende doğma büyüme Fatihliyim fakat şimdi Karacabey'de v.s... Muhabbet uzadı. Abimizde motorcu çıktı. Küçük vede mavi bir scooterı var. "Şehir içi rahat oluyor güzel abim, Uzun yola çıkmak için senin motordan kullanmalı... Benim eşek fazla uzaklaşamaz... Bir klasik motor muhabbetidir sürüyor... Abimiz şarap ikram etti. Bir içtim bir tane daha bir tane daha üçüncüye aman abi ehliyet cezamız var ki ehliyetin limitini doldurmayalım diye Birde kaçak cigara nereden bulmuşsa dumanı pek bir lezzetliydi... nerden aldığını unuttum...
Abimizin lakabı var ki, Reis Rambo Murat...
Ve yolculuk devam ediyor. Yolda Rüzgâr tarlalarına rastlayordum. Manzara, yeşillik ve tarlaların baharı simgeleyen yada en çok baharın soluğunu almanız için sizi kendine çeken doğanın eşsiz güzelliği...