Arefe günü evde dellendim, kendimi gaza getirdim, yeterli motivasyona ulaştığımı hissetiğimde de Eski Foça'ya doğru yola çıktım. Bir gece kalıp tekrar İstanbul'a sağ salim döndüm.
Susurluk yakınlarında Varan tesisleri var, bilirsiniz. Yolda çok üşüdüm, Starbucks tabelasını görünce bir kahve içeyim diye hemen tesise girdim. Kahvemi içtikten sonra motorun başında meraklı bir amca ile karşılaştım.
İşte diyaloğumuz:
Amca: Sen bununla mı gidiyorsun?
Ben: Evet amca, ne oldu ki?
Amca: Evladım yazık değil mi sana.
Ben: Nedenki? Ne var motorda?
Amca: Sen nereye gidiyorsun?
Ben: İstanbul'a gidiyorum.
Amca: Bak insanlık ölmedi. Biz de İstanbul'a gidiyoruz. Bırak motoru burada, biz seni İstanbul'a götürelim.
Ben: Amcacım öyle şey olur mu. Merak etme sen, ben rahat bir şekilde giderim.
Amca benim 2011 Transalpe bisiklet muamelesi yaptı. Olan da ondan sonra oldu... Bu diyalog sonrası Amca İyi Bayramlar dedim ve motorla hareket ettim. Hareket etmemle birlikte benim motorun gidonu elimde sekiz çizmeye başladı. Motoru zor topladım. Allahtan motoru devirmedim. Meğer arabaları yıkamışlar, yerler ıslakmış fark etmemişim. Dönüş yaparken motoru biraz yatırınca tekerler kaymış.
Amcayla konuşup 10sn sonra gözünün önünde motoru devirseydim artık motoru kesin bırakırdım. Allahtan öyle bir şey olmadı. Yine de utancımdan arkaya dönüp bakmadan yola devam ettim. Belki de amca arkamdan kıs kıs gülüp ben sana demedim mi diye söylenmiştir.